Yunanlılar için barış, bereket ve zenginliğin sembolüydü. En eski efsanelerden birine
göre, Tanrıların Kralı Zeus, Bilgelik Tanrıçası Athena ile Denizler Tanrısı Poseidon
arasındaki anlaşmazlığı, her ikisinin de üzerinde egemenlik iddiasında bulunduğu yeni bir
şehre hediye vermelerini isteyerek çözmüştü. Poseidon şehre silahlı pusatlı bir at ve yenilmez
bir savaşçı ordusu sundu.
Athena, çok daha mütevazı bir hediyeyle ortaya çıktı. Yerden bir zeytin ağacı çıkardı,
yaraları ve hastalıkları iyileştirsin, sağlık ve zindelik sunsun diye insanlara verdi.
Poseidon’unki güçlü, etkili, korku, saygınlık ve hayranlık uyandıran bir armağandı ama
bugün varsa yarın olmayacaktı. Athena’nınki ise sonsuza dek sürecek bir hediyeydi. Ordular,
devletler, kentler yok olsa da hayatın manzarasından asla kaybolmayacak bir mucize. İnsanlar
zeytin ağacının insanlığa daha faydalı olduğunu anladılar ve kente Poseidon’un değil,
Athena’nın adını verdiler.
Antik Yunanlılar için zeytinyağı "lüks değil, ihtiyaçtı". Sadece yiyeceklerde değil
suyu ısıtmak, tapınakları, spor salonlarını ve hamamları aydınlatmakta kullanıyor,
parfüm ve merhem olarak bedenlerine sürüyor, güreşçileri ve sporcuları yağlıyorlardı.
Ama asıl zeytinyağı ticaretinden elde edilen gelir önemliydi. Mimarisi, felsefesi,
sanatsal ve entelektüel yeteneğiyle parlayan antik dünyayı şekillendiren kaynaktı.
O yüzden, Solon, zeytin yetiştiriciliğinin yanı sıra yağ üretimi ve ihracatını teşvik
eden yasalar çıkardı ve bir zeytinlikte yılda ikiden fazla ağacın kesilmesini yasakladı.
Aristoteles, Atinalıların Devleti kitabında daha da ileri giderek, zeytin ağacını kesenin
idam edilmesi gerektiğini ilan etti. Platon ünlü akademisini zeytinlerin gölgesinde tuttu
ve Atinalı oyun yazarı Sophokles, zeytin ağacını “insan eliyle dikilmedi, kendi kendini
yarattı” diye övdü. M.Ö. 776’da kazananlara zeytin dalı ve zeytinyağının ödül olarak verildiği
Olimpiyat Oyunları başladı.
Yunanlılar zeytinyağının estetik ve ruhsal yönlerini kutladıysa, Romalılar
ticari
olanaklarına odaklandı. Zeytinyağı üretim yöntemlerini geliştirdiler, yeni teknikler
icat ettiler. Zeytin ve zeytinyağını kalitesine göre sınıflandırdılar. İmparatorluğun
bazı bölgelerinde üretim ve kişi başına tüketim en yüksek boyutlara ulaştı. Zeytinyağı
uluslararası bir ürün olarak imparatorluk siyasetinde hayati bir pazarlık kozuna dönüştü
ve bazen nakit para yerine geçti. Julius Sezar, fetihlere direnen kentlere verdiği para
cezasını zeytinyağı olarak tahsil ederdi.
Günümüzde Zeytinin Anayurdu
Osmanlı Devleti döneminde, yetiştirilme alanları daralsa da zeytin, önemli bir bahçe
bitkisiydi.
2000’li yılların Türkiye’sinde ise devlet teşviklerinin büyümesiyle zeytin tarımının önemi de
arttı. Gelinen noktada, henüz gerçek potansiyeline ulaşamamış olmakla birlikte, Türkiye,
Avrupa’nın ve dünyanın en büyük zeytin üreticileri arasındadır.
Bizim Hikayemiz
Zeytinin Akdeniz’in binlerce yılına damga vuran hikayesi en parlak ve en karanlık çağları
aşarak bugüne geldi. Bu sağlıklı yağ, tüm halkları birbirine bağlayan Akdeniz karakterinin
şekillenmesinde temel bir rol oynadı. Uygarlığımıza tat ve soluk kazandırdı.
Zeytin ağacı binlerce yıllık Akdeniz toplumlarının ortak kültür unsuru olarak farklı
kültürleri tek bir tür üzerinden anlamamıza olanak sağlıyor. Çünkü bugünümüzü ve geleceğimizi
zeytin ağaçlarına borçluyuz.
Zeytincilik kültürü yayılmaya devam etti ve Akdeniz sınırlarını aştı, aynı iklim özelliklerine
sahip bölgelere kök saldı. Bugün beş kıtada zeytin ağaçları yetiştiriliyor ve zeytinyağı
üretiliyor. ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Meksika, Arjantin, Brezilya ve Japonya
dahil olmak üzere yeni üreticiler zeytinyağının parlak dünyasında yerini alıyor, zeytin
ağacının hikayesi, dünyanın dört bir yanında yaşamaya devam ediyor.